Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nın güftekarı, şair ve yazarıdır. İlk şiirlerini, İstanbul İdadisi’nde okurken yazdı. 20 Aralık 1873 senesinde dünyaya gelen ve 27 Aralık 1936 senesinde hayatını kaybeden Mehmet Akif Ersoy Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı’nın yazarıdır. En önemli iki eserleri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır. İşte Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan Hasbihâl 2 yazdığı sözleri..
Büyük bîr şâîrîn düstûr-î hîkmettîr şu îhtârı;
Velev duymuş da olsan yolsuz olmaz şîmdî tekrârı:
Geçen geçmîştîr artık; ân-ı müstakbelse mübhemdîr;
Hayâtından nasîbîn: Bîr şu geçmek îsteyen demdîr.»
Evet, mâzîye rîc’at eylemek bîr kerre îmkânsız;
Ümîdîn sonra îstîkbâl îçîn sağlam mı? Pek cansız!
Bugünlük îş bugün lâzım yapılmak, yoksa ferdâya
Bırakmışsan… O ferdâlar olur peyveste ukbâya!
Benîm on beş yıl evvelden kalan îşler durur hâlâ;
Yarın bîr başlayıp yapsam demîştîm, bak, demîn hattâ!
Müsevvîfler îçîn dünyâda mahvolmak tabî’îdîr. (*)
Bu bir kànûn-i fıtrattir ki yok te’vîli: Kat’îdir.
Sakın ey nûr-i dîdem, geçmesin beyhûde eyyâmın;
Çalış hâlin müsâidken… Bilinmez çünkü encâmın.
Diyorlar: «Ömrü insânın yetişmez kesb-i irfâna…»
Bu söz lâkin değildir her nazardan pek hakîmâne.
Muhakkaktır ya insanlar için bir gâye-i âmâl;
Edenler ömrünün sâ’âtini hakkıyle isti’mâl,
Zafer-yâb olmasın isterse varsın asl-ı maksûda,
Düşer bin maksad idrâk eyleyip bir zıll-i memdûda.
Evet, her türlü ma’nâsıyle irfan durdurur azmi…
Fakat insanlığın ma’nâsı olsun öğrenilmez mi?
Cibillîdir taharrî-i hakîkat hırsı âdemde,
Onun mahsûlüdür meşhûd olan âsâr âlemde.
Atâlet fıtratın ahkâmına mâdem ki isyandır;
Çalışsın, durmasın her kim ki da’vâsında insandır.
Zuhûr etmekle her ma’lûma karşı bir alay meçhûl,
Neden olsun o ma’lûmâtı idrâk eyleyen medhûl?
Evet, ma’lûm olanlar olmayan şeylerle bir nisbet
Edilmiş olsa, gâyet az çıkar evvelkiler elbet;
Fakat câhille âlim büsbütün nisbet kabûl etmez:
O bir kördür, bu lâkin doğru yoldan hiç udûl etmez.
Diyor Kur’an: «Bilenler, bilmeyenler bir değil… Heyhât
Nasıl yeksân olur zulmetle nûr, ahyâ ile emvât! »
Bu hikmetler bedîhîdir senin indinde elbette:
Fakat, çok sevdiğimdendir ki, tekrâr eyledim işte.
Sadedden gâlibâ ayrılmışım… Söz neydi ihtâr et;
Dalarsam nûr-i dîdem, böyle ba’zen, durma bîdâr et.
Usandın sen de gerçek hikmetimden, hasbihâlimden;
Beş on söz kaldı lâkin dinle nazm-ı bî-meâlimden:
Diyorlar: «İ’tirâf-ı cehl iken tahsîlin encâmı,
Nedir beyhûde it’âb eylemek şehbâl-i ikdâmı? »
Evet, lâkin varıp ser-hadd-i ma’lûmâta bir insan,
O gâyetten demek lâzım ki: «Yok irfân için imkân! »
Hakîkî i’tirâf altında parlar zılli irfânın;
Budur insanlığın ma’nâsı, en son zevki vicdânın.
«Heleke’l-müsevvifûn…» = Bugünün işini yarına bırakanlar helâk olur.