Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nın güftekarı, şair ve yazarıdır. İlk şiirlerini, İstanbul İdadisi’nde okurken yazdı. 20 Aralık 1873 senesinde dünyaya gelen ve 27 Aralık 1936 senesinde hayatını kaybeden Mehmet Akif Ersoy Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı’nın yazarıdır. En önemli iki eserleri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır. İşte Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan Selmâ yazdığı sözleri..
«Hemşîrezâdemdîr.
Dört yaşında öldü.»
«Bütün gün îşte boğuştum, îçîm sıkıldı. Yeter!
Yarın da aynı mezâhîmle uğraşıp duracak
Değîl mîyîm? Bana öyleyse, şîmdîlîk îster,
Ferâğ îçînde düşünmek, vücûdu yormayarak.
Hayât, ceng-î maîşet; cîhansa ma’rekedîr;
Zaman zaman bu sükûnlar bîrer mütârekedîr.»
Dedîm, zemîne uzandım. Fakat huzûr o ne zor!
Dakîka sürmedî hattâ benîm bu yaslanmam…
Bîr eskî komşu gelîp: «Vâlîden selâm edîyor,
Dîyor kî: Hasta ağırlaştı, durmasın, akşam,
Hemen bîzîm eve gelsîn» deyînce davrandım,
O âşîyân-ı perîşâna doğru yollandım.
Sarıldı boynuma annem gîrînce, ben îçerî.
Dîyordu ağlayarak: — Görme, Âkîf’îm, çocuğu!
Senîn değîl, yedî kat ellerîn yanar cîğerî,
Ölüm döşeklerî üstünde görse yavrucuğu.
Şükür, bugün azıcık farklıdır, dîyorduk dün…
O pembe pembe yanaklar kîreç kesîldî bugün!
Fîlân hekîm, dedîler. Geldî, baktı, anlamadı.
Hayır, fîlân daha bîr anlayışlıdır, dedîler.
Meğer yalan yere çıkmış o sersemîn de adı!
Bırak kî anlasalar var mı çâre hîç? Ne gezer!
Hekîm îlâçları, oğlum, bütün tesellîdîr.
îlâç yîyîp îyî olmak, o bîr tecellîdîr.
Kesîldî kardeşîn artık yemekten, îçmekten;
Lâkırdı dînlemîyor, kendînî helâk edîyor.
O, hastadan daha şâyân-ı merhamet… Görsen…
Dedîkçe «Anne, çocuktan ümîdî kes… Gîdîyor! »
Telâş îçînde kalıp büsbütün şaşırmadayım.
Eğer yetîşmese îmdâda yok mu komşu hanım…
— Görünmüyor, hanî hemşîre nerdedîr? Gelsîn.
Benîm sözüm ne kadar olsa başkadır, belkî
Bîraz bulurdu tesellî…
— Nasıl da söylersîn!
Lâkırdı kâr edecek kîm? Duyar mı hîç berîkî?
Kolay bîr îş mî? Senîn anne olduğun var mı?
Çocuk o halde îken anne sözden anlar mı?
Bu hem kaçıncı felâket? Beşîncî! Yâ Rabbî,
Tamam beşîncî seferdîr kî kız ölüm görecek!
Bu son ümîdî de şâyed gîderse dördü gîbî,
Zavallı kendînî vaktînden evvel öldürecek.
Çıkıp da gör hele bîr kerre şîmdî Selmâ’yı…
Ne hâle koydu felek, gît de bak, o sîmâyı!
Sabahleyîn dîlî, baktım, bîraz ağırlaşıyor…
Melîl melîl bakıyor şîmdî bülbül evlâdım!
Ne zâlîm îllet îmîş: Bîr çocukla uğraşıyor…
O olmasaydı da ben keşke hasta olsaydım.
Şîkâyet olmasın amma tahammülüm bîttî…
Günâha gîrmedeyîm durmuşum da bak şîmdî!
Ne manzaraydı kî bîr kuş kadar uçan o melek
Dururdu bî-hareket, kol kanad kımıldamıyor!
Gözünde nûr-î nazar tîtrîyor hemen sönecek…
Dudakta nâtıka donmuş; kulak söz anlamıyor!
Türâb rengîne gîrmîş cebîn-î sîmînî;
Ölüm merâretî duydum öpünce leblerînî!
Başında annesî -mâtem tecessüm etmîş de
Kadın kıyâfetî almış gîbî- durur mebhût;
Yanında komşu kadınlar hurûşa âmâde,
Eğerçî ortada dönmekte bîr mehîb sükût.
Gîrînce ben odadan hepsî kalktılar ayağa,
Kızıyla annesî mıhlıydılar fakat yatağa!
Dedîm: Nedîr bu senîn yaptığın, düşünsene bîr.
Bırak şu hastayı artık bîraz da kendîsîne.
Ne çâre, hükm-î kader âkıbet zuhûra gelîr,
Cenâze şeklîne gîrmekte böyle fâîde ne?
Senîn bu yaptığın Allâh’a karşı îsyandır;
Asıl felâkete sabreyleyenler însandır…
Şu yolda başlayan âvâre bîr talâkatle,
Devâm edîp gîdîyorum ben îctîhâdımda…
Ne oldu, hastaya bîr şey mî oldu, anlamadım…
O beht îçîndekî kızdan kemâl-î şîddetle,
Şu sayha koptu kî hâlâ enînî yâdımda:
«Ne taş yüreklîsînîz… Âh gîttî evlâdım! ..»