Kendi tabiriyle bir Garip Orhan Veli Kanık olarak tanıtan Türk şair. Daha çok Orhan Veli olarak bilinmektedir. Türk Edebiyatı’na en güzel şiirlerini daha ilkokulun son sınıfındayken başlamıştı. Ayrıca her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur. Hayatı boyunca bir çok eser ve kitap yazmıştır. Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950), Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la birlikte Garip Akımı’nın kurucularındandır. Şiirde ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıydı. Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur.
İşte İşte Orhan Veli’nin yazdığı Nahit Hanım’a isimli sözleri..
İstanbul muhakkak ki güzel şehir. Ama benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulunmadığın şehir diye bir şey var. Nitekim şu son mektubunda benim Ankara’ya gelmemden bahsederken elbette bir gün geleceksin demişsin. Ankara’ya hususi hiçbir muhabbet duymadığım halde bu sözünü okuyunca bilsen nasıl oldum. Seni görmek için bir şehre geliyorum, görüyorum ve ömrümün sonuna kadar benim yanımda oluyorsun. Çok acayip ama çok tatlı bir his.
Hayatımda birçok sevinçli günlerim olmuştur. Fakat hepsinden güzel, hepsinden sevinçli olabileceğini umduğum bir tek gün daha olabilir. O gün seninle ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inanacağım gündür. Sen böyle bir günün gelebileceğini pek tahmin etmezsin. Doğrusu ben de edemiyorum. Ama hayattan da başka hiçbir beklediğim yok. Bugün için sana da bana da bu kadar imkânsız görülen bir saadet günün birinde gerçek olabilirse, bütün ömrüm içindeki kayıplarımdan hiçbirine üzülmeyeceğim. Yalnız o sevinç bana kâfi derecede yaşamış olmak için yetecek. O büyük, o yegâne saadet için Allah’a mı, talihe mi, yahut herhangi başka bir şeye mi, neye inanmak lazımsa inanmak istiyorum. Seni ne kadar çok seviyormuşum. Ne kadar sana bağlı imişim, her şeyim ne kadar senden ibaretmiş meğer. On seneden beri senin için adeta deli olduğum zamanlar oldu. Bütün bunlara rağmen seni sevmek için bu on senelik zaman ne kadar azmış, şimdi anlıyorum. Belki bu mektuplarım, bu satırlarım senin tuhafına gidiyor. Ama emin ol ufacık bir mübalağam yok. Bilakis içimdekiler yazdıklarımdan çok daha büyük, çok daha mübalağalı. Zaman zaman ıstıraplı anlarımda seni nerden tanıdım diye düşünür, kızardım. Şimdi aynı şeyi düşünüyor ama başka şeyler duyuyorum. İyi ki seni tanımışım. Seni tanımasaydım, hayatımda böyle bir aşk bulunmasaydı, hayatım ne kadar boş bir hayat olacaktı. O boşluktan yalnız kendi içimdeki sevmek kabiliyetiyle kurtulamazdım.
Çünkü hiç kimseyi seni sevdiğim kadar sevemezdim. Hiç kimseyi ne senin kadar güzel, ne senin kadar iyi, ne senin kadar mükemmel, ne de senin kadar kendim için buldum. Bu kelimeler duyup düşündüklerimi o kadar adileştiriyor ki tasavvur edemezsin. Hani biraz evvel Allah’a inanmaktan filan bahsettim. Allah’a inanan insanların nasıl inandıklarını, nasıl sevdiklerini biliyoruz. Ben seni herhalde daha fazla seviyorum. Daha fazla inanabilirim de.
…
Yeni şiirlerim olup olmadığını soruyorsun. Olsaydı gönderirdim. İnsan zaman zaman böyle susuyor. Mamafih şiiri hiç düşünmüyor değilim. Bu muhakkak daha büyük bir devir için hazırlıktır. Yakın zamanlarda mühim şiirler yazacağımı umuyorum. Zaten son şiirlerimi yazarken de büyük bir hamleye hazırlanıyordum. Şimdilik elimde başka bir iş var. Varlık Yayınları için bir Fransız Şiiri Antolojisi hazırlıyorum. Bu münasebetle de hep edebiyat tarihi kitapları okuyorum. Bununla beraber bu iş de beni şiirden uzaklaştırmış sayılmaz. Bilakis, çok Fransız şiiri görüyor, mütemadiyen onlar üzerinde düşünüyorum.
…
Nahitçiğim, mektubunu eve gönder diyeceğim. Çünkü İstanbul’a inemiyorum. Her gün inmek çok masraflı. Bütün varidat menbalarım kapandı. Halbuki İstanbul’a bir mektubunun gelmiş olduğunu düşünüp onu alamamaya mahkûm olmak büyük azap. Sana ihtiyaten evin adresini yazıyorum.
… Beni sevindirecek, mesut edecek haberlerini bekliyorum. Hasretle ağzından, yüzünden, saçlarından, kollarından, her tarafından öperim. Seni unutamıyorum. Sensiz duramıyorum.